Dalmaçya Kıyılarında bir minicik ülke: Karadağ

                             Dalmaçya kıyılarında bir minicik ülke: Karadağ

4a545377-f387-4a56-a38f-105d58d0653e

Bir Mayıs günü, sabah uçağıyla ver elini Hırvatistan’ın başkenti Zagreb, oradan da Dubrovnik’e uçtuk. Bir Balkan ülkesi olan Karadağ’a Amsterdam’dan direkt uçuş olmaması, dönüşte ne zamandır görmek istediğim Dubrovnik’i de gezme olanağı verecekti bize.. Dubrovnik Havaalanından kiraladığımız arabayla yaklaşık 25 dakika sonra Hırvatistan-Karadağ sınırındaydık bile! Karadan sınır geçişleri nedense hafif bir endişe yaratır bende. Neyse ki, sınırı arabadan hiç inmeden sorunsuz bir şekilde geçtik ve acıkan midelerimizi doyurmak için kendimizi önceden tavsiyesini aldığımız yol üstündeki Babiç Restoran’a attık. Eşimin yediği kocaman bir porsiyon bildiğimiz ‘İnegol Köfte’, kızımın yediği spaghetti ve benim deniz ürünü tabağımdan sonra tekrar yola koyulduk. Yaklaşık iki buçuk saat kadar süren araba yolculuğuyla Perast ve Kotor’u geçerek, bundan sonraki 4 günü geçireceğimiz, adına sürekli ‘Budha’ diyesim gelen ‘Budva’ şehrindeki Otel Budva’ya ulaştık. Kıyın kıyın kıvrılarak uzayan yolda her koya, el değmemişlik kokusu sinmişti. Sanırım bu, muhteşem manzaralarıyla, yemyeşil dağlarla çevrili derin Dalmaçya koylarının ışıltılı sularına vuran gün batımı rehberliğinde, yaptığımız en güzel kara yolculuklarından biriydi… Yol boyunca dikkatimizi çeken en popüler kelime Apart Otel anlamındaki ‘APARTIMANI’, Karadağ’ın sezonda yazlıkçılar ile dolup taştığının bir göstergesiydi.

Yüzölçümü 13.812 km2, nüfusu ise 600,000 civarındaki bu gelişmekte olan Balkan ülkesinin kendi sade ve küçük ama tarihi biraz karışık. 1992 yılında Yugoslavya’nın dağılmasından sonra,  2003 yılında Sırbistan ve Karadağ birleşerek bir federasyon kurdular ve kendilerine ‘Sırbistan Karadağ’ ismini verdiler. 2006 yılında ise Karadağ bağımsızlığını ilan etti. Ülkede, 4 etnik grup bulunuyor ve dolayısıyla Karadağca’ya ek olarak konuşulan dört dil daha var. Bunlar; Sırpça, Arvavutça, Boşnakça ve Hırvatça.

Karadağ’ın başkenti Podgorica, iç bölgelere ve dağların ötesindeki 1300 metre derinliğindeki Tara Kanyonu ile nehrini görmeye malesef vakit bulamadık, ama bol bol deniz sefası yapabildik. Yürüme mesafesinde, kalenin sağ yakasında nefis iki plaj var. Denizi ve koyları Ege berraklığında, plajları Akdeniz gibi kumlu olmasa da, genel olarak güzel. Şehrin en güzel korunmuş yeri, küçücük eski kale içi. Marinadan kalkan, çevredeki koyları kıyın kıyın gezdiren, küçük mağaraları denizden görmek, pahalı otel ve resortları imkanı sunan 2 saatlik özel mini tekne turları (tekne tipine göre değişen 30-40 Euro fiyatlar) pek popüler ve keyifli.

Biz gurbettekilerin güneş ve deniz hasretini doya doya karşılayabileceği muthiş iklimi ve eşsiz bir doğa güzelliğine sahip Karadağ’ın İngilizce ismi ‘Montenegro’ bana göre pek havalı. Yerel turistin ağırlıklı olduğu ülkede, tek tük Amerikalı, İngiliz birkaç turist, ama en çok da Türk turistler gözümüze çarptı. Bir gün güneşlenirken önümden geçen 3 gencin kulağıma çarpan, plaj seçme konusundaki ‘orda karı kız, burda deniz daha iyi’ şeklindeki sohbetleri, beni bir anda memleketime götürdü!

Budva, Montenegro’nun Adriyatik kıyısındaki turistik şehri. Bana göre burası, Türkiye’nin 10-15 sene önceki sahil kasabası hali… El değmemişlik ve gelişmişlik elele gitmiyor pek malesef. Biraz da kötü yapılaşmaya maruz kalmış Budva’da oldukça memnun kaldığımız, miniminnacık marinanın yanındaki 4 yıldızlı otelimizin bir de beşinci olarak çakma ‘Plus yıldızı ‘var. Deniz tarafına bakan bir oda ayırttığımız, geçici olarak arka tarafta başka bir odaya yerleştirildiğimiz ve hatta bunun için otelle tartıştığımız halde, sonradan çok daha sessiz bulduğumuz dağ tarafına ve binalara bakan odamızda kalma kararı aldık.

Montenegro’da para birimi Euro, ama henüz bir Avrupa Birliği üyesi değil. Fiyatlar, Hollanda’ya göre çok ucuz. Özellikle zengin deniz ürünü, çeşitli et, sebze yemekleri sunan restoranlar çok güzel ve hesaplı. Servis, iyi niyet ve güleryüz bir harika. Öğlen yemeği, Marina’nin dibinde Old Fisherman Pub’da yenilebilir; iki kişilik çok leziz deniz ürünleri tabağı ve odun ateşinde pizza yapıyorlar. Diğer bir güzel öğlen yemeği alternatifi ise Hotel Budva’nın keyifli Restoranı… Budva’da akşam yemeği için ise, en keyifli ve popüler restoran deniz kıyısındaki Jadran Restoran. Restoranın iskelesindeki bir kayık üzerinde ayakta salınırken yumuşacık sesleriyle her gece canlı müzik söyleyen 3 şarkıcı, tek kelimeyle muhteşem bir yemek servisi olan restorandaki leziz akşam yemeğimize eşlik ediyor.

Kotor, koyun iç tarafında Budva’ya arabayla 30 dakika uzaklığındaki bir şehir. Eski kale ve içindeki eski şehir mutlaka gorülmeli. Kotor yolunda, insana dinginlik ve sükunet veren koyda bir çok güzel butik hotel ve restoran bulunuyor. Koydaki balık çifliklerinden dolayı, denize girmek pek keyifli değil  ve plaj yok, onun için ziyaretçiler daha çok Budva tarafını tercih ediyor. Kotor kalesi içinde, ortaçağı andıran sokaklar, evler, caféler ve Italyan ağırlıklı restoranlar var. Sokak kedilerinin bol olduğu Kotor’da, hediyelik dükkanlarda bolca kedi heykelcikleri görebilirsiiz. Akşam, deniz üstündeki iskelede sevimli Konoba Portun (Kotor’a 3-5km) restoranında keyifli bir yemek yenilebilir.

Kotor ve Budva arasında, yol üzerindeki küçücük kasaba Perast’ın önünde Venedik’liler zamanında yapılmış, destansı bir hikayeye sahip bir adacık ve üzerinde 12. yüzyıldan kalma eski bir kilise bulunan doğal St. George adası bulunuyor. Bu iki küçük adanın da katkısıyla, Perast koyda eşsiz bir manzara oluşturuyor ve akşamüstü güneşi ile pırıldıyor. Kıyı boyunca dizilmiş restoranların herbiri davetkar.

Son gün, erkenden yola çıkıp arabalı ferry ile koyu geçerek yolu, tüm koyu dolanmadığımız için, en az yarım saat kısalttık. 1-2 saat sonra Dubrovnik’e ulaştık. Sabah 10.00 civarı orada olduğumuz halde, tıklım tıklım sokaklar, ağzına kadar dolu otoparklar ve turist otobüsleri, gemilerden akın akın boşalan turistlerin Mayıs ayındaki yoğunluğu bizi şaşırttı. Aslında para birimi olarak Euro’nun kullanılmadığı Hırvatistan’da, turistlerin doldurduğu Dubrovnik’de esnaf Euro’ya geçmiş bile. Hiçbir yere benzemeyen kale içi yapısı ve tepeden gösterişli manzarası ile Dubrovnik söylenildiği kadar ilginç ve güzel bir şehir. Kale içini, dik merdivenleri, enterasan antik ara sokakları, lavantadan yapılmış her çeşit hediyelik eşyanın satıldığı minik açık pazarı, limanı, Game of Thrones dizisinin çekildiği merdivenleri hızlıca gezip kalabalıktan ve sıcaktan kaçarak havaalanına doğru dönüş yolumuza koyulduk ve bu kısa, ama keyifli Balkanlar tatilimize noktayı koyduk.

Beste Dolanay, Mayıs 2018

Fotoğraflar: Burak & Beste Dolanay